"Enter"a basıp içeriğe geçin

Osmanlı – Rusya İlişkileri ve Rusya’nın Sıcak Denizlere İnme İdeali

Osmanlı-Rus diplomatik ilişkilerinin temeli XV. yüzyıla kadar dayanır. XV. yüzyılın ortalarına kadar dağınık bir şekilde yaşayan Ruslar, 1492 senesinde Moskova Knez’i III. İvan’ın etrafında toplanarak büyük bir devlet olma yolunda ilk adımlarını attı.

Rusya tarih sahnesine çıktığı andan itibaren denizlere ulaşmak için büyük bir çaba gösterdi. Diğer yandan Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’a özel bir ilgi duydu. Rusya’nın sıcak denizlere inmesini hedef alan büyük idealinin temelleri onun Bizans’ın dinî ve politik mirasçısı olmak iddiasına dayanıyordu. Bu sebeple Rusya tarihi açısından İstanbul, sadece ekonomik ve stratejik yönden değil, dinî sebeplerden de ele geçirilmesi gereken bir şehir olarak görülüyordu.

Moskova Knezi III. İvan’ın Bizans Prensesi Sofya ile evlenmesi, Moskova’nın İstanbul’a halef olacağı düşüncesinin ortaya çıkmasına sebep oldu. Bu görüş daha sonra Moskova’nın ‘Üçüncü Roma’ olacağı tarzında siyasi düşünce hâline getirildi.

Rus Çarı III. İvan (temsili)
Rus Çarı III. İvan (temsili)

Rusya’nın 1480’de Altın Orda Devleti’nin hâkimiyetinden kurtulup müstakil bir Hristiyan devleti olarak ortaya çıkması Rusya’nın gelecekte Osmanlı Devleti ile olan ilişkilerini belirledi. 1569 yılında Astrahan Seferi’nde ilk Osmanlı-Rus savaşı cereyan etti. 1682-1725 yıllarında Rus tahtına oturan I. Petro, Rusların sıcak denizlere inme politikasının başlatıcısı oldu. 1689’dan itibaren Rusya topraklarını genişletme politikasına hız verdi.

XVIII. yüzyılın ortalarına doğru Avusturya ve Rusya Osmanlı Devleti’ne karşı saldırgan bir politika izlemeye başladılar. Bu politika 1768’te savaşa dönüştü. 1768’de başlayan Osmanlı-Rus Savaşı 1774’te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ile son buldu. 1770’de Osmanlı donanmasının Ruslar tarafından Çeşme’de yakılması Avrupa’da da büyük bir tedirginliğe neden olmuştu. Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Ruslar, Kırım’ın himayesini Osmanlı Devleti’nden aldı. Halkı Müslüman olan bir yer ilk defa Osmanlı Devleti’nden ayrıldı. Bu noktada Karadeniz’in bir Türk gölü olma özelliği de kaybedildi. Kuzeyden gelen tehlike olan Rusya, bu antlaşma ile Ortodoks Hristiyanların koruyuculuğunu da üstlendi.

1787-1792 Osmanlı-Rus savaşları sonucunda Rusya ile Yaş Antlaşması (1792) imzalandı. Kırım’ın tamamen kaybedildiği Yaş Antlaşması’yla Rusya’nın saldırgan politikaları devam etti. Rum İsyanı devam ederken Navarin’de Osmanlı ve Mısır donanmalarının yakılmasıyla (1827) Rusya bir kez daha Doğu Akdeniz’de güç sahibi olduğunu dünyaya gösterdi. Rusya’nın Yunanlıların bağımsızlığını desteklemesi, Osmanlı Devleti ile yaptığı barış ve dostluk anlaşmalarına sadık kalmadığını her fırsatta Osmanlı Devleti aleyhine faaliyetlerini sürdürdüğünü gösterdi.

Osmanlı Devleti’nde Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ve yeni ordunun henüz kurulma aşamasında olması Rusya’ya aradığı fırsatı vermişti. Rusya, batıda Edirne, doğuda ise Erzurum’a kadar ilerledi. Bu şartlar altında 1829 tarihinde Edirne Antlaşması imzalandı. Antlaşmaya göre Kuban Nehri’nin ağzından başlayarak bütün Karadeniz sahili Rusya’nın egemenliğine girdi. Rus ticaret gemilerine Boğazlar’dan geçiş hakkı tanındı. Bu durum İngiltere için endişe vericiydi. Çünkü sömürgelerine giden yolların merkezinde yer alan Osmanlı Devleti üzerinde Rusların nüfuz kazanması İngiltere’nin emperyalist stratejisine ters düşüyordu.

1833’te Mısır Meselesi’nde Ruslardan destek alınması amacıyla Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın imzalanması İngiltere başta olmak üzere Avrupalı bazı devletlerin tepkisine yol açtı. Bu antlaşma Rusya’nın Boğazlar üzerinde nüfuz kazanması anlamına geliyordu. Boğazları Rusya’ya kaptırmamak için büyük devletlerin gösterdikleri gayretleri ve aralarındaki siyasi ve ekonomik sahadaki rekabetleri, Osmanlının kendini Rusya’ya karşı korumasında önemli rol oynadı. XIX. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Fransa Katoliklerin, İngiltere Protestanların, Rusya ise Ortodoksların hamiliğini üstlendi. Rusya, Ortodokslara Küçük Kaynarca Antlaşması’yla verilmiş hakları bahane ederek yeni isteklerde bulundu. Bu istekler kabul görmeyince Rus orduları, 1853’te Eflak ve Boğdan’a saldırdı.

Rusya’nın saldırıları sonucu çıkan Kırım Savaşı’nı Avrupalı devletlerin de yardımıyla Osmanlı Devleti kazanmıştır. Savaş sonunda Osmanlı Devleti, İngiltere, Fransa, Avusturya ve Rusya arasında 30 Mart 1856’da Paris Antlaşması imzalandı. Rusya, Kırım Savaşı sonunda imzalanan Paris Antlaşması’ndan memnun kalmadı. Çünkü bu antlaşmada yer alan Karadeniz’in tarafsızlığı ilkesi Rusya’nın çıkarlarına uygun değildi.

I. Meşrutiyet’in ilanı (temsilî)
I. Meşrutiyet’in ilanı (temsilî)

Rusya, Balkan bölgesinde yaşayan Ortodokslar üzerinde kaybolan itibarını yeniden kazanmak için Slavlar arasında Panslavizm hareketlerine hız verdi. Rus kışkırtmalarıyla Bosna-Hersek (1875), Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan’da (1876) ayaklanmalar çıktı. Balkanlar’da yaşayan Slav halklarına özerklik veya bağımsızlık verilmesini önlemek amacıyla Osmanlı Devleti I. Meşrutiyeti (Kanun-i Esasi) ilan etti. Meşrutiyet’in ilanı Rusya’yı memnun etmemişti.

Bu gelişmelere bağlı olarak 1877-1878 yıllarında Osmanlı-Rus Savaşı çıktı. Savaşta Osmanlı Devleti yenildi ve Ayastefanos Antlaşması imzalandı. Batılı devletler, çıkarlarına aykırı olan bu antlaşmayı tanımadılar. Ayastefanos Antlaşması ile Rusya tek başına Osmanlı topraklarını ele geçirmekteydi. Ancak bunun yerine imzalanan Berlin Antlaşması’yla diğer devletler de bu yağmaya ortak oldular. Rus işgaliyle birlikte Elviye-i Selase olarak adlandırılan Kars, Ardahan ve Batum için kırk yıl sürecek olan esaret dönemi başladı. Suni olarak ortaya çıkarılan Ermeni Meselesi de bu antlaşmayla uluslararası bir sorun hâline gelmiş oldu. Bu antlaşmadan sonra Rusya Kafkaslarda yaşayan yüz binlerce Müslüman Türk’ü Anadolu’ya göçe zorladı.

XX. yüzyıla gelindiğinde Avrupa’ya güvenemeyen ve Avrupalılar tarafından benimsenmeyen iki Avrasya devleti vardı: Osmanlı Devleti ve Rusya. Rusya ve Osmanlı Devleti kültürel alanda hedeflerinin ortak olmasına rağmen politik alanda özellikle Rusya’nın istekleri nedeniyle hedeflerin farklı olması, ilişkilerin olumsuz yönde gelişmesine sebep olmuştu. Boğazları elde etme ve Karadeniz’de egemenlik sağlama düşüncesi ile Rusların Osmanlı Devleti’ne karşı düşmanca hareket etmesinden dolayı uzun süreli kültürel ve askerî ittifaklar kurulamamıştır. Hatta Rusya, uluslararası ilişkilerdeki dengeleri kullanarak Osmanlı Devleti üzerindeki politik hedeflerini gerçekleştirmeye çalışmıştır.

1914’te başlayan I. Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletleri (İngiltere, Rusya ve Fransa) tarafında yer alan Rus Çarlığı ile ittifak Devletleri arasında yer alan Osmanlı Devleti karşı karşıya geldi. Osmanlı Devleti, kendisini parçalayıp Şark Meselesi’ni sonlandırmak isteyen İtilaf Devletleri’ne karşı savaştı. Çanakkale Cephesi’ndeki savaşın zaferle sonuçlanması İtilâf Devletleri’nin Rusya’ya yardım ulaştırmasını engelledi. Yardım ulaşmayınca Rusya’da iç karışıklıklar başladı. Bu gelişmelerden sonra Rusya’da 1917 Devrimi yaşandı ve çarlık rejimi yıkıldı.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir