"Enter"a basıp içeriğe geçin

Batı Anadolu Beyliklerinin Vasalleşme Sürecinin Başlaması

Osmanlılar’ın Rumeli’de tutunmaya başlamaları daha 1350’li yıllardan itibaren onların Batı Anadolu Türkmen beylikleri ile olan münasebetlerinde bir dönüm noktası olmuştur.

Özellikle Rumeli’de sınır hatlarında kendi askeri gruplarıyla “gaza” yapan uç beyleri büyük şöhrete sahip oldular. Bu aynı zamanda onlara ihtişam ve zenginlik de kazandırmıştı. Söz konusu ihtişam ve bu bölgede elde edilenler, Anadolu’da gerek Osmanlı gerekse diğer beylikler tebaası üzerinde büyük bir etki yaptı.

Batı Anadolu ve Orta Anadolu beylerinin tabanlarının ve askeri zümrelerinin Osmanlı tarafına kaymasını, aynı imkanlara kavuşma hevesi dolayısıyla, kolaylaştırdı. Hatta geç tarihli de olsa tarihçi Şükrüllah’ın bu konudaki ifadelerinin tarihi seyirle paralellikler gösterdiğini söylemek yanlış olmaz.

Osmanlılar komşularından başlayarak Anadolu’daki Türkmen beylikleri üzerinde son derece dikkatli bir siyaset takip etmişlerdi. Bu siyaset iki safhada kendisini gösterir. İlki I. Murad döneminde başlayan vasallik, yani Batı Anadolu Türkmen dünyasını Osmanlı bayrağı altında gevşek sayılabilecek bir konfederasyon halinde tutma, ikincisi ise Yıldırım Bayezid’in merkezi bir devlet kurma fikri içerisinde bütün vasalleri doğrudan merkezi idareye bağlama ve eski bey ailelerini tasfiye etme idi.

I. Murad muhtemelen Rumeli’deki faaliyetlerini yoğunlaştırmanın da etkisiyle arkadan gelebilecek tehlikeleri hesaba katıyordu. Ayrıca Orta Anadolu’da Selçuklular’ın varisi olma iddiasındaki güçlü Karamanoğulları, Batı Anadolu beylikleri üzerinde benzeri politikaları takip ediyordu ve bu bakımdan önemli bir rakip durumundaydı. 1360’lı yıllardan itibaren Karamanoğulları faktörü ve rekabeti ön plana çıktı.

Osmanlıların “kafirle savaşma” şöhreti bütün Türkmen uç dünyasında, hatta Orta Anadolu’daki beyliklere kadar yayılmıştı. Uç dünyasındaki Germiyanoğulları’nın oynadığı rolü şimdi Osmanlılar üstlenmişti. Böylece I. Murad dikkatli bir şekilde vasallik bağı kurma siyaseti başlattı. Bu iki güçlü beylik arasında kalan küçük beylikler ise durumlarını bunların hareketlerine göre ayarlamaya çalıştılar. Fakat Osmanlılar iki olay sonrasında liderliği üstlenmekte ve Anadolu’daki beylikleri kendisine bağlamakta gecikmediler.

İlk olay, Karamanoğulları’nın Osmanlılar’ın gaza şöhretlerini kendilerinin de üstelenebileceğini göstermeye yönelik olarak giriştikleri Gorigos (Silifke ile Erdemli arasında bir kıyı yerleşmesi) seferidir. Bu seferin açılmasında Memlük sultanının çağrısı da etkili olmuştu. Selçuklu varisi olma sıfatıyla Türkmen beyliklerini kendi bayrağı altına çağıran Karamanlılar’ın 40.000 kişilik büyük ordusuna Anadolu beylerinin kuvvetleri de katıldı. Kıbrıs kralının himayesindeki Gorigos kale kumandanı Robert de Lusignan Kıbrıs kralı I. Pierre Lusignan’dan yardım istedi.

Şubat 1367 sonlarında Anadolu beylikleri müşterek kuvvetleri Kıbrıs’tan gelen yardımı önleyemediler ve bu kuvvetler karşısında bozguna uğradılar, dağlara çekildiler. Bu başarısızlık Karamanoğulları’nın beylikler nezdinde imajını tamamen sarsmış olmalıdır. Böylece Rumeli’de başarılı gazalarla ön plana çıkan Murad Bey birden üstün bir konum kazanmış oldu. Nitekim Gorigos seferi sonunda kendi adına hutbe okutup Felekabad’da sikke kestiren Hamidoğlu İlyas Bey, Karamanoğlu Alaeddin Bey’e karşı çıktı. Fakat Alaeddin Bey önünde zor duruma düşünce de Germiyanoğlu Süleyman ve Osmanlı beyi Murad’dan yardım talep etti. Daha sonra yerine geçen oğlu Hüseyin Bey de Karamanlılar’a karşı Osmanlı himayesine girdiği gibi, onların baskısı karşısında da Karaman sınırında bulunan kaleleri Osmanlılar’a para karşılığı devretti. Bunlar Akşehir, Beyşehir, Seydişehir, Yalvaç ve Karağaç gibi önemli merkezlerdi. Bu arada I. Murad oğlu Bayezid’i Germiyanoğlu Süleyman Bey’in kızı ile evlendirmiş, karşılığında çeyiz olarak Kütahya, Emet, Simav ve Tavşanlı Osmanlılar’a verilmişti.

1380’e kadar bu yörelerin Osmanlı idaresine geçtiği açıktır. Ancak toprak satın alma ve çeyiz yoluyla toprak kazanma keyfiyeti, Osmanlı kaynaklarının durumu meşru gösterme çabalarının ürünü bile olsa, Karamanlı- Osmanlı rekabeti içinde sıkışan Germiyanoğulları ve Hamidoğulları’nın yönlerini Osmanlılar’a çevirdiklerinde şüphe bulunmamaktadır.

Öte yandan 1354’te Ankara’nın ele geçirilmesinin ardından Orta Anadolu’ya doğru açılan koridor, I. Murad döneminde işlerlik kazanmıştı. Anadolu’da ikinci yayılma yönünü İran ipek ticareti yolu üzerindeki bu koridor oluşturdu. Sivas’ta Eretnaoğulları’nın yerine geçen Kadı Burhaneddin’e karşı Tokat-Amasya bölgesindeki küçük beylikler Osmanlı himayesine girdiler. Osmanlı nüfuzu daha sonra “Eyalet-i Rum” denilecek olan Orta Anadolu kesimine doğru etkili olmaya başladı.

Hamidoğulları’ndan satın alındığı iddia edilen bölge, Osmanlılarla Karamanlılar arasında hızlanan mücadelenin görünür sebepleri olarak takdim edilir. Aslında bu iki rakip beyliği eninde sonunda birbiriyle karşı karşıya getirecek daha derin sebeplerin bir bahanesiydi.

I. Murad 1387’de Konya üzerine yürüdü ve burada Frenk yazısı adlı yerde yapılan savaşta Karamanlıları bozguna uğrattı. Bu durum aynı zamanda Karamanoğulları’nın beylikler üzerindeki iddialarının sonunu oluşturdu. Böylece 1367’den 1387’ye kadarki dönemde Osmanlılar en büyük rakipleri olan Karamanlıların nüfuzlarını iyice kırmış oldular. Karamanoğulları Osmanlı hakimiyetini tanıdı, diğer beylikler de yine Osmanlılar’ın yüksek hakimiyeti altına girmişlerdi.

Osmanlılar ilk defa Orta Anadolu’da önemli sayılabilecek bir ilerleme yapmışlar, Sivas’a kadar dayanmışlardı. Anadolu’da iki kol halindeki ilerleyiş birleşmiş oldu. 1389’da Kosova savaşı Osmanlı bayrağı altındaki Anadolu konfederasyonunun ilk ciddi görüntüsünü teşkil etmiştir. Bu savaşa Batı Anadolu beyleri kuvvetleri katılmıştı. Burada yukarıda da temas edildiği gibi büyük bir başarı kazanılmıştı, fakat I. Murad’ın şehadeti, bu ittifakın çözülmesine, Karamanoğulları’nın son bir çabayla diğer beylikleri kendi yanına alarak Anadolu’daki Osmanlı topraklarına saldırmasına yol açtı. Belki de bu durum babasının yerine geçen Yıldırım Bayezid’e köklü bir çözüm yolu gösterdi. Bu ise sert ve katı bir anlayışla beylik topraklarını vasilik değil doğrudan merkezin kontrolüne alıp bir Osmanlı sancağı haline getirmek idi.

Vasallik bağı ile bağlanan yahut doğrudan Osmanlı toprağı olan Anadolu beylikleri halkının bu hakimiyeti kolay kabul edip etmedikleri konusu açık değildir. Osmanlı sisteminin merkezileşmemiş olması, beyliklerin cemaat yapısı ile Osmanlı cemiyetinin taban itibarıyla birbirleriyle aynı kültürel çevreye mensup bulunmaları, tımar ve mülk yoluyla yerel bey aristokrasisine riayet etme ve onları kendi sistemleri içine almaları, nihayet Rumeli’de gaza şöhretiyle sivrilmeleri, olması muhtemel tepkileri dengelemiş ve halkın uyumunu sağlamış olmalıdır. Öte yandan Anadolu beyliklerinin ilhakını meşru zeminlere çekmek için geç tarihli Osmanlı kaynaklarının yeni formüllerle şer’i zemini oluşturma çabaları da dikkat çekicidir.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir