"Enter"a basıp içeriğe geçin

Osmanlıda Taşra Teşkilatı

Merkezi İdarenin Taşra Teşkilatı

Dirlik Sistemi ve Sonuçları

Askeri temeller üzerine kurulmuş olan Osmanlı İmparatorluğunun merkezi yönetimi gibi, taşra örgütü yada yönetim bölümlenmesi de bu temellere göre düzenlenmiş, dolayısıyla askerlik amaçlarıyla bağdaştırılmış olan toprak rejimine dayanmıştır. Başka bir deyişle, taşra yönetim işleri de ilkece askerlik hizmeti karşılığında toprak geliri (dirlik) alan kamu görevlilerine bırakılmıştır. Kısacası, toprak rejimi, Osmanlı devletinin örgütsel temelini oluşturmuştur.

Osmanlı Taşra Teşkilatı
Osmanlı Taşra Teşkilatı

Bilindiği gibi, her şeyden önce askerlik amaçlarına uygun olarak düzenlenmiş olan Osmanlı toprak rejimi, miri toprak yada dirlik sistemidir. Bu sistemde, ülke toprakları mülkiyeti miri (devlet) de kalmak üzere yıllık vergi gelirlerine göre dirliklere ayrılmış ve bu dirlikler ilkece askerlik hizmetleri karşılığında belli kişilere bırakılmıştır.

Öncelikle dirliğin gelirine göre belli sayıda asker (cebelü) beslemek ve donatmak zorunda olan dirlik sahiplerine aynı zamanda yönetsel görevler de yüklenmiştir. Kendilerine dirlik verilenler, askerlik görevinin yanı sıra bulundukları yerin yönetim işlerinden de sorumlu tutulmuşlardır. Bu sistemde, toprak geliri askerlik ve yönetim hizmetlerinin yürütülmesinde başlıca kaynak olmuş ve askeri komutanlıkla yöneticilik aynı elde toplanmıştır.

Karşılığını toprak rejiminde bulan askeri örgütlenme, taşra yönetim sisteminin temelini oluşturmuş ve yönetim örgütü askeri hiyerarşiye göre biçimlenmiştir.

Beylerbeyi Sistemi

İmparatorluğun ilk dönemlerinde askeri örgütlenmeye bağlı olarak ülke liva yada sancak adı verilen bölümlere ayrılmış ve başlarına birer askeri komutan niteliğindeki sancak beyleri atanmış durumdadır. Bunlar başlangıçta başkomutan niteliğindeki bir beylerbeyinin buyruğu altındayken beylerbeyliğinin ikiye çıkarılması üzerine Rumeli’de bulunanlar Rumeli beylerbeyine, Anadolu’da olanlarsa Anadolu Beylerbeyine bağlanmıştır.

Ancak İmparatorluk genişledikçe taşra yönetiminde değişiklikler olmuş ve III. Murat’tan başlayarak ülkede yeni bir yönetsel bölünme uygulanmıştır. Buna göre, taşra yönetimi, yine askeri temeller üzerinde üç aşamadan oluşmuştur:

Osmanlı yönetim sisteminin üst ve en büyük yönetim birimi «eyalet»tir. Başka bir deyişle, ülke temel olarak eyaletlere bölünmüştür. Eyaletlerin başında bulunan beylerbeyi bir askeri komutan olduğu kadar, bugünkü anlamıyla bir vali durumundadır. Çok geniş yetkileri olan ve bulunduğu eyalette padişahı temsil eden beylerbeyi, -şeri yargı işleri dışında- tüm devlet gücünü elinde bulunduran bir yüksek yöneticidir.

Her türlü yürütme kararını almak, kamu gücünü kullanmak ve kadı dışında resmi görevlileri atama yetkilerini taşıyan beylerbeyi, eyaletteki tüm görevlilerin kendisine bağlı olduğu bir otoritedir. Ancak yönetim hiyerarşisinde beylerbeyleri arasında statü ayrımı gözetilmiştir. Başta Rumeli ve Anadolu beylerbeyleri olmak üzere vezir beylerbeyleri ötekilerden üstün bir konum kazanmış ve çevrelerindeki öteki beylerbeyleri bunların buyruğu altına alınmıştır.

Bu duruma göre, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk dönemlerinde, eyalet düzeyinde yaygın bir yetki genişliği ilkesi yürürlüktedir. Eyaletler, özellikle yönetim işleri bakımından merkeze bağlı değildir. Ancak bu sistemin «yerinden yönetim» olarak anlaşılması yanıltıcıdır. Bunun nedeni, eyalet yönetiminin bir tüzel kişiliği bulunmadığı gibi, ayrı bir yönetim organından yoksun olmasıdır. Gerçekte genişletilmiş yetki, eyaletteki en yüksek yönetici niteliğindeki beylerbeyinin padişahtan aldığı ve onun adına kullandığı merkeze özgü güçtür.

Osmanlı yönetim sisteminde, eyaletler “sancaklara” ayrılmıştır. Bu nedenle, yönetim örgütünün ikinci aşaması “sancak (yada Iiva)“dır. Doğrudan beylerbeyinin (valinin) yönetiminde olan ve “paşa livası (paşalık)” diye adlandırılan merkez sancağın dışındaki sancakların yönetimi sancak beylerine bırakılmıştır. Beylerbeyine bağlı ve onunkine benzer yetki ve sorumlulukları olan sancakbeyleri, yönetimlerindeki dirIikleri denetlemek ve sipahileri buyrukları altında tutmakla yükümlüdür. Beylerbeyinin yönetiminde olmaları nedeniyle, sancakbeyleri de yetki genişliğinin bir temsilcisidir.

Gerek beylerbeyleri, gerekse sancakbeyleri, aynı zamanda askeri bir komutan olduklarından, savaş zamanında getirmek zorunda oldukları askerlerle birlikte padişah yada veziriazam’ın buyruğu altına girerek sefere katılmakla yükümlüdür.

Tüm yönetim görevleri, ilkece her yıl yenilenen ve karşılığında «caize» adıyla belli bir bedel ödenerek alınan görevlerdir.

Vezirler ve sancakbeyleri gelirlerini kendilerine ayrılmış olan dirliklerden (haslardan) sağlamaktadır. Ancak sancakbeyleri haslarını kendileri yönetirlerken, gerek merkezi yönetimin ileri gelenleri, gerekse valiler, dirIik olarak aldıkları ve başında bulunmadıkları sancakları, mütesellim, voyvoda yada muhassıl denilen kişiler aracılığıyla yönetmişlerdir. Böylece livalar içinde 64’ü, paşalara dirIik olarak ayrılmış ve kendine özgü bir biçimde yönetilmiştir.

Taşra Teşkilatında Kaza ve Yönetimi

Taşra örgütünün üçüncü aşaması, “kazalar“dır. Her sancak bir yada bir kaç kazaya ayrılmıştır. Kaza, belli özellikler taşıyan bir  kasabanın, adalet ve yönetim işlerinde çevresindeki “nahiye ve kariye (köy)“lerin merkezi olmasıyla ortaya çıkan bir yönetim birimidir.

«Kaza»ların yönetiminden sorumlu olan kadılardır. Kadılar, salt adalet işlerini değil, aynı zamanda, yerel yönetim işlerini yürüten ve belediye hizmetlerini gözeten görevlilerdir. Doğrudan merkez tarafından atanan kadılara bu işlerinde yardımcı olan naip (yardımcı)‘lar, ases (subaşı)‘lar, kethüdalar vb. gibi görevliler vardır.

Kırsal alanların ve köylerin yönetiminden ilkece tımarlı sipahiler sorumludur. Bunların görevleri, tarımsal denetim ve askeri yükümlülüklerin yanı sıra kamu düzenini sağlamaktır.

Taşra Teşkilatının Özeti

Kısaca özetlemek gerekirse, Osmanlı taşra örgütünün (eyalet yönetiminin) temel ilkesi yetki (otorite) genişliği olmuştur. Yöneticilerin doğrudan merkeze bağımlı olmaları nedeniyle, bu sistem, merkezin taşra yönetimi üzerinde tartışmasız bir otorite kurmasını sağlamıştır.

İmparatorluğun en geniş döneminde ülke 44 eyalet, 163 livaya ayrılmış, 18. yüzyıl sonlarına doğruysa 26 eyalet, 163 liva ve 1800 kadar kazadan oluşmuştur.

Ancak temelini toprak rejiminde bulan Osmanlı taşra yönetimi tek biçim olmaktan uzaktır. Çeşitli eyaletlerde özel koşullara göre yönetim sistemi önemli değişiklikler göstermiştir. Bu durum, tımar rejiminin uygulanmadığı eyaletler için söz konusudur.

Gerçi miri toprak sistemi İmparatorluk topraklarının çoğunluğunda uygulanmışsa da, bunun dışında kalan bölgeler de vardır. Örneğin Bağdat, Basra, Mısır, Yemen, Habeş, Trablusgarp, Tunus ve Cezayiri Garb eyaletleriyle, Halep ve Cezayiri Bahrı Sefid (Ege kıyı ve adaları) eyaletlerinin kimi sancaklarında dirlik sistemi uygulanmamıştır.

Merkez maliyesini beslemek üzere dirlik sistemi dışında tutulan bu ülkelere salyaneli (yıllıklı) eyaletler denmiştir. Bunlar, giderleri çıkarıldıktan sonra gelirlerinin tümünü ya da her yıl belli bir bölümünü merkeze gönderen eyaletlerdir. Bunlar ya merkezden atanan valiler yada yerinde seçilen «dayı» vb. gibi kişilerce yönetilmiştir.

Öte yandan, özel bir yönetim sistemine sahip eyaletler de vardır. Örneğin Hicaz’ın yönetimi (Mekke Şerifliği) Peygamber soyundan birine verilmiş, Kırım Hanlığı, Erdel Beyliği vb. gibi yarı bağımsız eyaletler özel biçimde yönetilirken, Eflak ve Buğdan “eyalatı mümtaze (ayrıcalıklı eyaletler)” adıyla belli süreler için merkezden atanan bey yada voyvodaların yönetimine bırakılmıştır.

Bunların dışında, Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğu Vilayetlerinde serbest mirimiranlık ve yurtluk, ocaklık gibi ayrı yönetim biçimlerine de rastlanmaktadır.

Serbest mirimiranlıklar, Doğu Anadolu’da mülkiyeti ve yönetimi eski sahiplerine bırakılan ve Osmanlı devletinin yüksek egemenliğini tanımış olan Cizre, Genç, Bitlis, Hakkari vb. gibi sancaklardır. “Hükumet” adını taşıyan bu sancakların sahipleri, her yıl belirli bir vergi ödemek ve gereğinde askeri hizmet sunmak koşuluyla yönetimde serbest bırakılmıştır.

Öte yandan, Yavuz Sultan Selim zamanında, İran seferinde devlete bağlı kaldıkları gerekçesiyle kimi Sunni Kürt (Ekrat) beylerinin sahip oldukları yerler yurtluk – ocaklık adıyla sancak sayıldığı için tımar ve zeametlere ayrılmışsa da, bunların mülkiyeti sahiplerinden alınmamıştır. Bu sancakların gelirleri gibi yönetimini de -babadan oğula- elinde bulunduran beyler, imparatorluğun sınırlarını korumak ve içinde bulundukları eyaletin beylerbeyiyle sefere katılmak yükümlülüğü altındadır.

Son olarak Van, Diyarbakır vb. dolaylarında, “mir aşiretliği” adı verilen bir tür yönetsel özerkliği olan aşiret reisliği sistemine rastlanmaktadır. Sancakbeyiyle birlikte sefere katılma koşuluyla bırakılan aşiret reisliği, babadan oğula geçen bir yönetsel konumdur.

Bütün bu özel durumlara karşın, Osmanlı İmparatorluğunda taşra yönetiminin temeli sıkı bir merkezcilik olmuştur.

 

Tek Yorum

  1. Hatice Akyüz Hatice Akyüz

    Güzel ve faydalı bir yazı olmuş, teşekkürler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir