"Enter"a basıp içeriğe geçin

Trablusgarp Savaşı İlanı ve Sonrası

İtalya 28 Eylül’de vermiş olduğu notanın süresinin dolmasını beklemeden 29 Eylül’de Osmanlı’ya karşı savaş ilan ettiğini Osmanlı hükümetine iletmiştir.

Savaş ilanı mektubu kendisine verilen Sadrazam Hakkı Paşa bunun ardından istifa etmiş ve yerine daha önce 7 defa Sadrazam olmuş, tecrübeli Said Paşa hükümet kurmuştur. Said Paşa da daha henüz görevine resmen başlamamış olduğu süre içinde İtalya’nın savaştan vazgeçirilmesi hususunda Avrupalı devletlerin nabızlarını tutmuş ancak sonucun kaçınılmaz olduğunu idrak etmiştir. İtalya’nın savaş ilanının ardından Osmanlı topraklarında yaşayan İtalyanların işlerinden çıkarılması kararının yanında Osmanlı’nın diğer devletler nezdinde daha kötü bir duruma düşmemesi için İtalyanların korunması yönünde de kararlar alınmıştır.

26 Eylül gecesi itibariyle ablukaya başlayan İtalyan gemilerinin sayısının savaş ilanı ile birlikte artmaya başlaması karşısında Osmanlı yönetimi kendisi için en uygun savaş taktiklerini geliştirmek zorunda kalmıştı.

Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa’nın daha önce göndermiş olduğu talimatlar çerçevesinde elinden geldiğince mücadele edecek olan birlikler başarısız olmaları halinde iç bölgelere çekilerek mücadeleye devam edeceklerdi. Ayrıca bölge genelinde oldukça geniş bir nüfuz alanına sahip Şeyh Senusi’nin de yardımı sağlanmaya çalışılacaktı.

Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa
Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa

İtalyan temsilcileri 30 Eylül’den itibaren gemilerinden Trablusgarp şehrine gelip yetkililerle görüşerek teslim olmalarını istemeye başlamıştır. Şehirde bulunan yetkililer de İstanbul ile irtibata geçemediklerini belirterek zaman kazanmaya çalışmışlardır. Fakat 3 Ekim’de İtalya artık şehri bombalamaya başlamış ve menzilleri daha uzun olan İtalyan bombaları karşısında tutunamayan Türk birlikleri, gönüllüler ile birlikte İstanbul’dan gelen talimat çerçevesinde daha iç bölgelere çekilmişlerdir.

Şehrin bombalanmaya başlaması ile birlikte şehirde asayiş bozulmuş, halk üzerinde büyük bir korku ve yılgınlık hüküm sürmeye başlamıştır. Osmanlı dönemi itibariyle son derece elverişli koşullar altında özellikle ticaret alanında ön plana çıkan Yahudiler, güçlü ticarî ilişki temin ettikleri İtalyan firmalarının devleti olan İtalya tarafından şehrin işgal edilmesinden son derece memnun bir şekilde işgal süresince onların bölge üzerindeki en önemli müttefikleri haline gelmişlerdir. Bu gelişmelerle birlikte Trablusgarp şehri 5 Ekim’de düşerken, bir gün önce Tobruk’u işgal eden İtalyanlar, 16 Ekim’de Derne’yi, 20 Ekim’de de Bingazi’yi işgal etmişlerdir.

Trablusgarp Savaşı
Trablusgarp Savaşı

1882 yılından bu yana Mısır’ı elinde bulunduran İngiltere İtalyanların savaş ilan etmelerinin ardından Mısır ticaretinde önemli rol oynayabilecek bir konuma sahip Sellum Limanı konusunda fırsatı kaçırmak istememiştir. İtalyan saldırısı ihtimaline karşılık Trablusgarp sınırları içinde yer alan Sellum Limanı’nın Mısır’a verilmesi talebi karşısında İngiltere ile bir mücadeleyi göze alamayan Osmanlı yönetimi de bu isteği kabul etmek zorunda kalmıştır. Fransa da Trablusgarp sınırları içinde yer almasına rağmen Tunus üzerinden Afrika içlerine geçmesine olanak sağlayan bazı vahaları bu savaş sırasında tekrar gündeme getirmiştir. Trablusgarp sınırları içindeki Tarat Vadisi’ne Aralık 1911’den itibaren yerleşmeye başlayan Fransa’nın savaş sırasında Tunus sınırını kapatacağı imasında bulunması ve direnmesi karşısında Fransa’yı da karşısında alamayacak olan Osmanlı yönetimi Fransa’nın da Tarat Vadisi’ni işgal etmesini kabul etmiştir.

Trablusgarp’ın işgale uğraması Osmanlı toplumu ve diğer bazı toplumlar nezdinde de çok büyük bir tepkiye sebep olmuştur. Osmanlılık şuuru içerisinde ırk, din, dil, mezhep fark etmeksizin Osmanlı toplumunun bütün kesimlerinden işgale karşı gayrı resmi bir seferberlik ilan edilmiş, protesto gösterileri düzenlenmiş, çok sayıda gönüllü Trablusgarp’ta savaşmak için resmî makamlara müracaat etmiş, azımsanmayacak sayıda insan da kendi çabaları ile Trablusgarp’a ulaşmaya çalışmış, Osmanlı toprakları dışında İngiltere’den Hindistan’a uzanan bir coğrafya içerisinde çok sayıda maddi ve manevi destek gelmiş ve hatta İtalya’nın bu işgal girişimi karşısında Osmanlı topraklarında yaşayan bazı İtalyan vatandaşları milliyetçi bir zaviyeden ziyade Osman aidiyeti çerçevesinde Osmanlı tabiiyetine geçerek taraflarını belli etmişlerdir.

Toplumun göstermiş olduğu bu tepkinin resmi hüviyet sahiplerindeki tezahürü niteliğinde bu işgal genç Türk subayları arasında da rahatsızlığa neden olmuş ve Enver Bey, Kolağası Mustafa Kemal, Eşref Bey (Kuşçubaşı), Paris Ataşesi Ali Fethi Bey, Süleyman Askerî Bey gibi daha yüzlerce genç subay Trablusgarp’a ulaşabilme gayreti göstermişlerdir.

Osmanlı yönetimi ise İtalyanlara karşı tüm imkânların kullanılarak mücadelenin devam ettirilmesi emrini vermiş, Enver bey ve diğer subayların Trablusgarp’a gitmek üzere yola çıktıklarını telgrafla Trablusgarp Fırka Kumandanlığı’na bildirmiştir. Gazeteci Mustafa Şerif takma ismini kullanan M. Kemal de yanında Yakup Cemil Bey ile birlikte Mısır üzerinden Trablusgarp’a ulaşmak için yola çıkmıştır. Vatan topraklarının ücra köşelerini müdafaa için yola çıkan Mustafa Kemal yolda hastalanarak İskenderiye’ye dönmek zorunda kalmış ve 15 gün hastanede kalmasına rağmen mücadeleden vazgeçmemiştir.

İlk olarak Tobruk’a geçen M. Kemal burada 27 Kasım 1911’de Binbaşı rütbesine yükseltilerek Tobruk Komutanı sıfatına sahip olmuştur. Mustafa Kemal bundan sonra Trablusgarp’ın işgaline engel olmak için icracı olarak yer aldığı askerî mücadelelerin İstanbul ile temas halinde belirli bir plan ve koordinasyon çerçevesinde yürütülmesini çok zorlu şartlar altında sağlama gayreti göstermiştir. Bölgedeki birliklerin komutanlıklarını vekâleten yürüten Neşet Bey’in yerine genç subay Ali Fethi Bey’in kurmay başkanı olması ile birlikte direnişin tüm komutası genç subayların eline geçmiş olmaktaydı. Padişahın damadı olması ve cepheye direnişe gelmiş olması bölge halkı üzerinde çok büyük etki yaratan Enver Bey Trablusgarp’ta büyük coşku ile karşılanmış ve cepheye gelen gönüllülerin sayısında bir artışa neden olmuştur. Genç subaylar ile birlikte güçlenen mücadele İtalyanlara karşı zaferler kazanmaya başlayınca İtalya bu başarısızlığını gölgelemek amacıyla bölgeyi tamamen ele geçirememiş olduğu halde 5 Kasım 1911’de Trablusgarp ve Bingazi’yi ilhak ettiğini ilan etmiştir.

Genç subayların gelmesi ile ivme kazanan direniş hareketinin şüphesiz en önemli ismi Senusi Şeyhi Ahmet Şerif olmuştur. Şeyh her zaman halifeye olan bağlılığını ifade etmiş ve İtalyanlara karşı mücadele vermiştir. Söz konusu İtalyan karşıtı mücadele bölgeye ulaşan Türk askerleri ile birlikte daha düzenli ve aşiretler arasında belirli bir koordinasyon çerçevesinde sürdürülmeye başlanmış ve İstanbul’un vermiş olduğu talimatlar doğrultusunda Enver Bey, Mustafa Kemal ve Ali Fethi Bey gibi isimlerin şekil verdiği kıyı şeridinde topyekûn saldırıdan ziyade iç bölgelere çekilen İtalyan askerî unsurlarının parça parça baskına uğratılması planı çerçevesinde yerli unsurların da yardımı ile İtalya uzun bir müddet zor durumda bırakılmıştır.

İtalyanların kendi yanlarına çekmek için gerçekleştirdikleri bütün faaliyetleri görmezlikten gelen Şeyh İtalyanlara karşı mücadele için cihat fermanları ilan etmiştir. Senusilerin mücadelesi Uşi Antlaşması’ndan sonra da devam etmiştir.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir