"Enter"a basıp içeriğe geçin

Moğollar Sonrası Anadolu’da Mutasavvıflar

Moğol baskısının artmasıyla birlikte Türkiye Selçuklularının Anadolu’da kurduğu siyasi, sosyal ve ekonomik düzen bir kargaşaya dönüşmüş ve huzur ortamı bozulmuştur. Siyasi otoritenin zaafa uğradığı bu dönemde halk, tasavvuf ehli manevi otoritelere sığınmaya başlamıştır. Anadolu coğrafyasında tarikatlar halk üzerinde büyük etkiye sahip olmuştur. Mevlânâ Celâleddîn-î Rûmî, Hacı Bektâş-ı Velî ve Yunus Emre gibi âlimler, açtıkları tekke ve zaviyeler ile kurdukları vakıflarla geniş halk kitleleri üzerinde etkili olmaya başlamıştır.

Anadolu’da yayılan tasavvufi akımlar, zamanla birbiriyle etkileşime girmiş ve bazıları güçlenerek geniş halk kitleleri arasında yayılırken bazıları da zamanla kaybolmuştur. Bu bağlamda Anadolu’da sosyal huzurun sağlanmasında Mevlevîlik çok önemli bir yer tutmuştur. Mevleviliği, XIII. yüzyıl sonlarında Konya’da Mevlânâ’dan sonra, oğlu Sultan Veled teşkilatlandırmıştır. Anadolu’nun çeşitli şehirlerine gönderilen halifeler sayesinde Anadolu’da yayılan Mevlevilik, kurulan mevlevihanelerle Bağdat’tan Rumeli’ye kadar geniş bir alana etki etmiştir. Mevlevilik, Türkiye Selçukluları Dönemi’nde ortaya çıkmış, İkinci Beylikler ve Osmanlı Devleti dönemleri boyunca, Anadolu’da Türk toplumunu en çok etkileyen tarikatlardan olmuştur.

Moğol İstilası’yla Horasan ve civarındaki unsurlar, Anadolu’daki merkezlere gelerek buraların ilmî gelişiminde etkili olmuştur. Horasan’ın Nişabur şehrinde doğup yetişen ve daha sonra Anadolu’ya gelen Hacı Bektâş-ı Velî, Anadolu’da Suluca Karahöyük’e yerleşmiştir.

Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhı (Nevşehir)
Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhı
(Nevşehir)

XIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ankara, Kırşehir, Konya, Kayseri gibi Anadolu’nun kültür merkezleri, aynı zamanda Bektâşiliğin de ilk merkezleri olmuştur. Anadolu’nun İslamlaşması ve Türkleşmesi sürecinde özellikle Moğol İstilası sonrasında önemli bir rolü olan Hacı Bektâş-ı Velî kalıcı izler bırakmış ve etkileri yüzyıllar boyunca geniş toplum kesimleri üzerinde hissedilmiştir. Millî ve İslami değerleri birlikte yansıtan şiirleriyle Yunus Emre, XIII. yüzyılın karışıklıklar içerisindeki Anadolu insanında hayranlık uyandırmış ve sosyal huzurun sağlanmasına hizmet etmiştir. Yunus Emre ile birlikte Anadolu’da Türkçe, Türk edebiyatı ve tasavvufi Türk şiiri daha XIV. yüzyılda zirveye ulaşmıştır. Yunus Emre’nin farkı, şehir merkezlerinde yaşayan ve Farsça bilen zümrelere hitap eden eserler yanında, Türkçe konuşan halk tabakasına tasavvufu sevdirmiştir.

Tek Yorum

  1. Abdullah Abdullah

    Daha kisa ve anlasilir olabilir mesela mutasavvufun adini verirsin onemli eserini verir kurdu tarikati anlatirsaniz daha guzel olabilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir