"Enter"a basıp içeriğe geçin

Osmanlı Devleti’nin Akdeniz Hakimiyetinin Zayıflama Süreci

Yavuz Sultan Selim Dönemi’nde Doğu Akdeniz kıyıları, Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde Afrika kıyıları, II. Selim Dönemi’nde Kıbrıs Adası, III. Murat Dönemi’nde Atlas Okyanusu’na dayanan Batı Akdeniz kıyıları, IV. Mehmet Dönemi’nde ise Girit’in alınmasıyla Akdeniz Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetine girdi.

Akdeniz’de kıyısı bulunan ülkeler, Coğrafi Keşifler öncesinde ticari açıdan önemli gelirler elde etmişlerdi. Keşifler sonrası Atlas Okyanusu’na komşu olan ülkelerin ticareti gelişince Akdeniz ticareti eski önemini yitirdi. Bu durumdan en çok Venedik ve Ceneviz gibi Akdeniz ticaretinde söz sahibi olan ülkeler olumsuz etkilendi.

Osmanlı Devleti de keşiflerden olumsuz etkilenen ülkelerden oldu. Osmanlı Devleti, Akdeniz’de üstünlüğü ele geçirerek ticari ve siyasi açıdan Avrupa’yı kendine bağımlı hâle getirmeye çalışırken Ümit Burnu’nun keşfi bütün bu çabaları boşa çıkardı.

Ümit Burnu’nun keşfi Baharat Yolu’nun ticari önemini azalttı. Diğer taraftan Amerika’nın keşfi ve diğer keşifler zinciriyle Avrupa ülkeleri yönünü batıya veya farklı alternatif ticaret yollarına çevirdi. Bu durum Akdeniz’in uluslararası ticari bölge olma özelliğini kaybetmesine sebep olurken paralelinde de Osmanlı Devleti’nin bu sulardaki varlığını ve hâkimiyetini önemsizleştirdi.

Ümit Burnu
Ümit Burnu

XV. yüzyılın sonlarına kadar Akdeniz gözde ticaret merkezi limanlarını bünyesinde barındırmıştı ancak bu tarihten itibaren Coğrafi Keşifler Dönemi ile birlikte Atlas Okyanusu kıyılarındaki limanlar ön plana çıkmaya başladı. Buna paralel İspanya ve Portekiz (İber Yarımadası) devletleri de deniz ticareti sayesinde ekonomileri güçlenen devletler olmuşlardı. XVII ve XVIII. yüzyıllarda deniz ticareti sayesinde ekonomilerini güçlendiren diğer devletler Hollanda, Fransa ve İngiltere olmuştur. Dünya ve Avrupa ekonomisi için büyük öneme sahip olan ticaret yolları, Batı Avrupa devletleri tarafından denetim altına alındı. Bu durum Osmanlı Devleti’nin ticari alanda zayıflamasına ve siyasi olarak da Avrupa karşısında güç kaybetmesine sebep oldu. Avrupa’nın XVI. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti karşısındaki yükselişinin nedeni ticarette sağladığı üstünlüktür. Deniz ticaretini canlı tutmak isteyen Osmanlı Devleti, Avrupalı devletlere kapitülasyonlar verdi. Bu durum Akdeniz ve Karadeniz’deki ticaretin yabancı devletlerin tekeline girmesine sebep oldu. Bunun yanında Osmanlı Devleti’nin askerî başarısızlıklarının ardından imzaladığı anlaşmalarla yabancı devletlere, kendi topraklarındaki gayrimüslimleri koruma hakkını vermesi aslında Osmanlı tebaası olan tacir gayrimüslimleri zaman içinde iş birlikçi-varlıklı kimseler olarak adlandırılabilecek bir niteliğe bürüdü. Bütün gayrimüslimler bu kapsam içinde değildirler. Fakat liman bölgelerinde ticaret yapanların çoğunun yabancı firmalarla ortaklığa girdikleri, onların temsilciliklerini aldıkları, hatta çifte vatandaşlık imkânlarını kullanarak ticari çıkarlarını yükseltmeye çalıştıkları görüldü.

Osmanlı Devleti, İnebahtı Savaşı’ndan (1571) Girit Adası Seferleri’ne (1645) kadar Akdeniz’de ciddi bir savaş olmamıştır. Savaşsız geçen bu dönem Osmanlı denizciliğinin gerilemeye başladığı dönemdir. Osmanlı donanmasında geri kalmışlığın nedeni hareketsizlik oldu. Donanma artık çalışmadığından, yenilenmediğinden ve bakımsızlıktan kullanılamaz hâle geldi. Osmanlı Devleti, XVI. yüzyılda Akdeniz’deki en büyük güç idi. Bu yüzyılda gerçekleştirilen fetihlerle bölgedeki en büyük siyasi güç olmasının yanında ekonomik alanda da son derece iyi bir konumdaydı. XVII. yüzyılın başlarında da durum aynıydı fakat 1645’te Doğu Akdeniz’de Osmanlı Devleti ile Venedik arasında başlayan mücadelelerde donanmadaki eksiklikler ortaya çıkmaya başladı.

Donanmada zayıflığı gidermek için de gemi teknolojisinde birtakım değişiklikler gerçekleştirildi. Bu bağlamda kürekli gemilerin yerine yelkenli gemilere geçiş süreci başlatıldı. İlk senelerde donanmanın Venedik kalyonları ile yaptığı savaşlarda, kalyoncularımızın acemilikleri yüzünden başarısızlıklar yaşanmış olsa da XVII. yüzyılın sonlarında girilen deniz savaşları galibiyetle sonuçlandı.

Deniz savaşı (temsilî)
Deniz savaşı (temsilî)

Akdeniz’deki sorunlardan biri de izinli korsanlıktır. Bir iktidarın bilgi ve gözetimi dâhilinde olmasına karşın herhangi bir yasal dayanağı bulunmayan gemi ele geçirme olayları izinli korsanlık olarak adlandırılmaktadır. Avrupa devletleri savaş dönemlerinde denizde düşmanlarını yıpratmak amacıyla izinli korsanları kullandı. Osmanlı Devleti bu korsanlara karşı tarafsız kaldı. Osmanlı Devleti, sularında izinli korsanlık yapanlara yönelik denetleme mekanizmasını korsanlara tanınan haklardan dolayı işletemedi. Bu korsanlar genellikle Osmanlıya rakip devletlerin gemilerine saldırdı. Zaman zaman tarafsız devletlerin gemileri de bu saldırıların kurbanı oldu. Devletler arasındaki antlaşma şartlarına uymayan bu izinli korsanlar, tarafsız bir bölgede düşman veya tarafsız bir devletin gemilerine el koyarak uluslararası hukuku ihlal etti ancak Osmanlı Devleti, bu tür ihlalleri yapan izinli korsanları yakaladığında korsanlık iznini gösteren belgelerinin mevcut olması durumunda onları tutuklamadı. Sadece el konulan gemilerin iadesini sağladı. Yine de bu durum Osmanlı sularındaki ticareti olumsuz etkiledi. Osmanlı Devleti, bu korsanlara mütekabiliyet (karşılıklılık) ilkesi çerçevesinde diğer devletlerin uyguladığı hukuku uyguladı. Tüm yaptırım ve tedbirlere rağmen izinli korsan saldırılarının önlenememesi bu tarihlerde Osmanlı Devleti’nin kendi sularına hâkim olamadığının bir göstergesidir.

Tek Yorum

  1. samet samet

    gözəl, amma uzun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir